Wednesday, January 10, 2007

"Anti - Peygamber"

" Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında, dünyadaki kötülük biraz daha artar...

Vaaz verme çılgınlığı içimizde öylesine yer etmiştir ki, korunma içgüdüsünün bilmediği derinliklerden doğar. Her insan, kendinin bir şey önereceği anı bekler: Ne önerdiği önemli değildir. Bir sesi vardır ya, o yeter. Ne sağır ne dilsiz olmanın bedelini pahalıya öderiz...

Çöpcüsünden züppesine kadar herkes, cinai cömertliğinin kesesinden harcar; hepsi, mutluluk reçeteleri dağıtır: hepsi, herkesin adımlarına yön vermek ister: Ortaklaşa hayat, bundan ötürü tahammül edilmez bir hale gelir; insanın kendi hayatı daha da çekilmez olur: Başkalarının işlerine hiç karışmadığı zaman kişi kendi işleri için o kadar endişe duyar ki, kendi "benliği"ni bir dine çevirir, ya da tersten havarilik yaparak "benliği"ni yok sayar: Evrensel oyunun kurbanıyızdır...

Varoluşun veçhelerine getirilen çözüm önerilerinin bolluğu, ancak bu önerilerin nafilelikleriyle mukayese edilebilir. Tarih : İdeal imalathanesi... huyu suyu belli olmayan mitoloji, sürülerin ve yalnızların taşkınlıkları... gerçekliği olduğu haliyle tsarlamanın reddi, ölümcül kurgu açlığı...

Fiiliyatımızın kaynağı, kendimizi zamanın merkezi, nedeni ve sonucu zannetmeye bilinçsizce meyilli olmamızdadır. Reflekslerimiz ve gururumuz, teşkil ettiğimiz et ve bilinç parçasını bir gezegene dönüştürür. Eğer dünyadaki konumumuzu doğru olarak anlayabilseydik; eğer kıyaslamak, yaşamak'tan ayrılmaz olsaydı, mevcudiyetimizin ufaklığının açığa çıkması bizi ezerdi. Ama yaşamak kendi boyutlarına karşı körleşmektir...

Bütün fiiliyatımız - soluk almaktan imparatorluklar ya da metafizik sistemler kurmaya kadar - kendi önemimiz hakkında bir yanılsamadan , bilhassa da peygamberlik içgüdüsünden çıktığına göre, kendi hükümsüzlüğünü doğru bir şekilde görmesi durumunda, işe yarar olmaya ve kendini kurtarıcı gibi göstermeye kim çalışırdı ki ?

"İdeal"siz bir dünya, doktrinsiz bir can çekişme, yaşamsız bir ebediyet hasreti... Cennet... Fakat kendimizi oyalamaksızın bir saniye bile var olamazdık: İçimizdeki peygamber bizi kendi boşluğumuzda ihya eden deli tarafımızdır.

İdeal bir şekilde zihni açık, yani ideal şekilde normal insan, içindeki hiçlik'ten başka hiçbir şeye tutunmamalıdır... Onu işittiğimi farzediyorum: "Amaçtan, bütün amaçlardan koparılmışım; arzularımın ve burukluklarımın sadece formülünü muhafaza ediyorum. Sonuca bağlama edimine direndiğim için ruhu yendim, tıpkı hayatı da, onun içinde çözüm aramaktan dehşete kapılarak yendiğim gibi... İnsanın seyri - ne mide bulandırıcı şey ! Aşk - iki tükürüğün karşılaşması... Bütün duygular mutlaklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar. Asalet varoluşun yadsınmasındadır, harap olmuş manzarlara tepeden bakan bir tebessümdedir yalnızca.

(Vaktiyle bir "benliğim" vardı; artık sadece bir nesneyim... Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturamayacak kadar haifitiler. İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hala bir yerim olabilir ki?) "

diye sorarak bağlamış E.M.Cioran...

italikler yazara aittir..

ben de size soruyorum; tekinsiz, umursamaz, mutlak bir hüzün objektiviteyi bozan unsurlardan başlıcası haline gelebilir mi ? Yani iyiden iyiye bozabilir mi manzaranın netliğini, tepelerden bakıyor olsak da sislenir mi ortalık, soğuk kemiklerimize işler de uzaklaşabilir miyiz gördüğümüzden ?

2 Comments:

Blogger passive said...

"hüzün ki en çok yakışandır bize ve en çok anladığımız" gibi bir şiir alıntısı var şimdi burada..
hüzün pek sisli (sis yağdı gökten üstümüze) her yer bir hüzün ki sormayın, tüm tarafsızlığını kaybettti şehir :)
ve insanlar hiç tekin değil

11:33 PM  
Blogger skoer said...

Metnin içinde o kadar vurucu nokta var ki bir iki satırla yorumlamak hem metne, hem yazara, hem de blog sahibine haksızlık olur kanaatindeyim.

Bir "kendi "benliği"ni bir dine çevirir, ya da tersten havarilik yaparak "benliği"ni yok sayar" olsun, bir "Ama yaşamak kendi boyutlarına karşı körleşmektir..." olsun, sonra "Bütün duygular mutlaklarını salgı bezlerinin sefilliğinden alırlar."... Bunların hepsi çok iddialı, üzerinde uzun uzun tartışalabilecek beyanatlar.

Son olarak blog sahibinin sorularını yönelttiği paragrafa gelecek olursak;
Tam da bu noktada, "hiç" bir şeyin -öğretinin, kültürün vs.vs.- filtreleme yapmadığı bir görüntü şüphesiz ki en net, en berrak, en objektif görüntüdür.

12:54 PM  

Post a Comment

<< Home