Friday, June 16, 2006

her türlü olumlu olasılık güneşin kavurucu sıcaklığında heba olurken balçık topraktan her an başka bir saçma sapan özürlü çiçek doğuyor halen adına dünya dediğimiz şu top kürede..

telaşlarını yarıştıran çocuklar yatıştıramıyorlar varlıklarıyla ebeveynlerinin histeri karnavalını..

palyaçolar zafer şarkılarını söylüyorlar boknehiri sokaklarda
orospular ah nerde o eski günler ağıtlarını yakıyorlar çarpık balkonlarında
bir doru at koşuyor, çıldırmış, dişlerinin arasında yularım
kuşlar çoktan terkeylemiş kara kentleri
her sokak başında bir postacı sallanıyor
katliamdan kapıcıları sorumlu tutuyorlar

yaşasın öldü felsefe naraları gençliğin yeni marşının nakaratı
kendi özdeğersizliğini her şeye yaymakta kuşatmakta sarıpsarmalamakta belki de hiç bu kadar başarılı olmadı ademevladı daha önce
yeter dur diyen nihilizmi götünden anlayanlar diyarında
en makbülü anlayamayacak kadar korkmak
ağlamaktansa kör olmak
bilmektense tüketmek
sevmektense yok etmek
paylaşmaktansa çalmak
çözmektense inkar etmek

işte;

bu durumda, kimileri standardize edilmiş kendinden geçme biçimlerinden birinin içinde hapsolmakta buluyor çareyi
kimileri kafasını bilimin en son buluşu o çok özel kum havuzlarına gömmekte kafalarını
kimileri kan dolaşımını bir şekilde sonlandırmakta
kimileri kendi bok çukurunu olası tek onurlu yitiş olarak görüp bunu pazarlamanın çeşitli yollarını aramakta..

kimileri ise,
daha ne olup bittiğini anlayamamış akvaryumdaki balık
güzellik ve anlam tarafından terk edilmiş olmanın metafiziksel çözümlemeleri içinde boğulmuş
kendi mağrasında üşüyen korkan kibirli aç çocuk masalının kahramanı pozlarında küstah surlar örmekle meşgul kendi çevresine

veya daha basit bir ifade ile kendi bokunu kurcalamakta
..

mümkün mü böyle bir durumda o sesi duymak?

gelin çocuklar cennetin kapısı bu tarafta..

Monday, June 12, 2006

yok yok ben değilim O
ne O bana sığdı ne ben O'na
ben değilim
olmadım
olamayacağım
ama beni sorarsan
O bir yana ben hiçbiryere
yok yok merak etme
yazıyorum ki görüyorsun hayattayım
ama O'nu sorarsan
gitti
bıraktı bizleri

yok yok hissettiğin esinti ben değlim
belki O olabilir
bildiğim kadarı ile
yokuz
ne O
ne sen
ne ben
ne de sen ve ben
..

Bay Dondante

şıpsevdiydidididi
unutkandıdıdıdıdı
neyi aradığını bilmeyenyenyenyen
bir orta yaşlılılılı

ama döngülerin dışında duran ever sadece duran bir dünya da vardı
öyle söylemişlerdi günün birinde
girdabın ne kadar büyük ne kadar sadeceyutanposasısınıbiletükürmeyen bir şey olduğunu bilmeyenler söylemişlerdi
arada bir çık şu iç dünyandan da bir nefes al
bak kuşlar böcekler bokpüsür ne güzel
bir aşık ol da gel
para kazan biraz
ye sonra çatır çutur
diye diyeyeyeye

oysa bay Dondante biliyordu..

bilirdi ama sevmezdi bilgisini değil de bilir oluşunu paylaşmayı
sessiz olmanın pek makbul olduğu bir coğrafyada düşmüştü bu çukura
zamanla kendi konuştuğundan bir bok anlamaz olduuuuuu

aslında bay Dondante seviyordu..

sormadan bulmayı öğrendi önceleri
sonraları hiç öğrenmemiş-bilmemiş gibi konuşmayı diğerleri ile
işin aslı anlamış olmanın dayanılmaz ağırlığı altında gülücükler dağıtmaya çalışıyordu
diğerleri bari biraz olsun idare edebilsin diye
sonuç aşikardı
geciktirmenin bir mahzuru yoktu

anlayacağınız bay Dondante görmüştü..

merhaba bay Dondante bugün nasılsınız bakalım
pardon nereye bakalım
neyse neyse ben iyi gördüm sizi yine de
neyse ben iyiyim siz nasılsınız acaba
oğlumuzu askere gönderdik
yaa öyle mi bana ulaşmadı hala

bu saatten sonra bir iletiştişin yararı yoktu..

saydam olduğunu farketti bir sabah
ahh herşey ne kadar da hafiftiii
ne kadar da ağırdı ama bu boynu
bu kafası
ama neden?

...

neden?

seviyordu bay Dondante yaşamayı...

Friday, June 09, 2006

dinlediğim müziği ben mi seçiyorum
yoksa o mu beni seçiyor
karıştırıyorum bazen
şu ana mesela my morning jacket "dondante" mırıldanıyor
nerede olduğumu bile unutturuyor kısa dakikalar için de olsa
parçalarıma ayırıyor bu şarkı beni
bitmeden tekrar biraraya gelemiyorum
demeek iğstedğiimmm b bbiebe be beeennnn

Tuesday, June 06, 2006

my own face inside the trees

korkmuşgülümsüyor
unufakdökülen sözcükleri ağzından serçeler kapıyor
kaçışıyorlar pıtpıt pıtıtıdı pıtıdı
aydınlatanamaısıtmayan kolları kavrıyor, güneşin, sessizliği
sadece pıtpıtıpıtı
esinti okşuyor dudaklarımı
tamam
yeter bu kadar
üşümüş gözlerim
kapan
kapaklar
bir nefes
bir koku
yoksa
sen misin?
gülümsememle ısınıyoraçıyor çiçekler
evet sensin
sarmaşıklar yapıyor makyajımı
bir ıslaklık dudaklarımda
bırakıveriyorum son nefesimi
büzüşüpbütünleşiyor
um
uz
..

" Her insan bir diğeri için arzu oluşturur ve bir ağrı ve şiddet kaynağıdır. İnsan kendisi bir ağrı ve şiddet deposu değilse ne? Bununla baş etmenin mümkün tek yolu tehdit eden başkalarını tamamen benden ibaret kılmak, onları kendimize benzetmek, onlara kendini ben zannettirmek, mümkünse bizzat ben yapmaktır. Belki de her insanda fırsatını bulunca güçlüce yeşeren şu başkalarında kendini çoğaltma ve varlığını onların varlığını kovarak boşalan bu alana yerleştirme dürtüsünün anlamı budur. Dünyada bir Ben varsa, başkalarına yer yoktur. Başkaları, o uzay kadar karanlık ve ölçülemez, bilinemez ve ulaşılamaz varoluşlarıyla Ben'i tedirgin ediyordur. Ben korkuyordur. Başkaları tarafından içerilmemek, kendinden kovulmak ya da sindirilip ezilmemek, yok edilmemek için, başkalarının bütün bunları yapma kabiliyet ve potansiyeli olduğunu kendinden bildiği akıl ve ruhlarını kendi akıl ve ruhunun gölgesi altında çürütüp yok etmek istiyordur. Tüm dünya kurumuş, kabuk halini almış ve içlerine dolan yeni varlık adına yaşamaya kendini adamış insan boşlarından ibaret kalıncaya dek, canlı olan her şeyi, herkesi yutacak; geride sadece bir tek Ben kalacak ve bu, O'nun ben'i olacak. Herkes sadece onu besleyecek, O durmadan şişecek. Böylece herrkesi kapsayıp kapattığında, O yaşayan tek ruh, isteyen ve alan tek Varlık olarak kalıcak. Artık kimse onu tehdit edemeyecek. Mutlak güvenlik, mutlak karanlık şeklinde olsa bile gerçekleşecek. Kocaman, dünya ölçeğinde bir penis olarak bütün kadınları o dölleyecek, genişliği bilinen her yer kadar bir rahim olarak bütün insanları kendinden doğuracak ve böylece onları kendinden parçalar haline getirecek; böylece herkes bu Ben olacak ve sonsuz huzur gelecek. Sonsuz huzur bütün insanların tek bir insanda toplanmasıyla ve ancak o bir tek insan için gelebilir ancak. Bunu keşfeden birçok kişi arasında bu korkunç mücadelede ayakta ve hayatta kalan son insan, insanların tözü olan o üstün varlık, herkesi örten ve yutan o sonsuz ben, güçlülerin en güçlüsü olarak, altın diş ve platin göz, bronzdan dökülmüş bir kartal kanadı, etçil aslan pençesi, beton bir yapı, çelik iskeletiyle görkem fışkıran bir heykel olarak, duvarlara asılan tek resim olarak, en büyük sevgili dünyanın atan biricik kalbi olarak, düşmansız ve tehditsiz kalarak, yerleştiği yerden sökülmemecesine bize bakacak, bakacak."

Hüseyin Kıran "Resul"
metis yayınları
141 sahife - 9.00 YTL

yenilenmeli
yenilmemeli
kalkmalı ayağa çıkmalı düşülen çukurdan
devam etmeli
..

çakışan yollardan uzak durmalı
kendince devam etmeli
hatırlamalı
anlamalı
..

gitmeli
..

Monday, June 05, 2006

perdeye rağmen içeri süzülen hüzmeler arasında sigara paketini arıyor yarı saydam gözleri.. hiç başlamak istemiyor aslında yeni bir güne daha.. çakmağı bulamıyor.. teri ile katlanılmaz bir hale getirdiği yatağından kalkıyor nihayetinde ve banyoya yöneliyor.. hiç çay kalmamış evde.. perdesiz mutfağında don ile dolaşmaktan hoşlanmadığından bakmaktan vazgeçiyor buzdolabına.. acaba kastettiği ben olabilir miyim?.. bu saatlerde kimsecikler de olmaz zaten nette.. ben olsaydım eğer kafasını yastığa koyduğunda aklından geçen.. faturalar var ödemesi gereken.. üçüncü sıcak birada midesi ekşiyor.. kişiler var görüşülmesi gereken.. ne fark eder di sanki onu seviyor olsaydı?.. sokağa çıktığında mide bulantısı dayanılmaz bir hal alıyor..

deniz sakin bu gecegündüz-gün.. o sakin değil ama.. içinde kıpırdaşıp duran herşeyden bir çırpıda kutuluvermekte aklı.. ilgi-alaka bekleyen midesi, ne zaman susulması gerektiğinden hiçbirzaman anlamayan kalbi, onu atıl kılmak isteyen bacakları, bir merhabayı bile ona çok gören şişmiş dudakları.. inanmasa aşkın kutsalllığına artık, olduğu gibi görse herşeyi, ümit etmese, koklamasa, dinlemese, özlemese, bilmese, duymasa, unutsa, unutsa, unutsa, geçer mi bu bulantı?.. geçmez..

eve dönmek istemiyor artık.. kendini ait hissetmediği o eve.. yaşanılası gelmiyor hayatı.. içinde o olmayan.. bir banka bırakıyor kendini sonunda yenik.. işte oluyor yavaş yavaş.. vazgeçerek.. kendinden geçerek buluyor bir başka kendi.. bir köpek yalıyor yüzünü sonra, uyanıyor.. gece avutucu sakin rüzgar arındırıcı.. bulantısı baki..

bir bilet avucunda buruşturulmuş, son sigarasını yakıyor.. gece yolculuklarını sever mi acaba o da benim gibi?.. hep gitsek birlikte, hep uyusa omuzumda, hep uyansa yüzüme, gülümsese gördüğünde beni hep, daha sıkı sarılsak birbirimize, hep hikayeler anlatsam ona hiç gidilmemiş hiç bilinmemiş hiç sevilmemiş bakir yerlere dair ve o hep hiç sesini çıkarmadan dinlese beni.. molalarda tost yesek çay içsek sigaralarımızı gözgöze yaksak şöyle serin bir bulut çeksek ciğerlerimize.. otobüs hareket ediyor..

biliyor ki acabalardan kurtulduğunda dinecek bulantısı.. molalarda kusarak yaşamayı öğreniyor..

bütün olup biteni rahat koltuğunda elinde çayı ve sigarası izleyen bir başkasının canı sıkılıyor.. kapatıyor televizyonu.. masanın üzerinden güneş gözlükleri cüzdanı ve motorbisikletinin anahtarını alıyor ve çıkıyor evden..

bütün bu olup bitenden bihaber bir başkası kararını bir daha gözden geçiriyor.. son birasını açıyor.. yazdığı notu tekrar okuyor.. ağlıyor.. dizleri titreyerek çıkıyor taburenin üstüne..

sokağın hemen köşesinde bir kedi yavrularını emziriyor gözlerinde acaba yarın dolu gözyaşı..

postacı her gün aynı sokağa aynı saatte girmekten bıkkın hasta annesini düşünüyor açılan apartman kapısını omuzu ile iteklerken..

bir bakkal kepenk açıyor ağzında besmele uykusunda kötü cinler midesinde peynir ekmek..

bir balıkcı teknesi dönüyor mavilerden peşinde poseidon içinde uyuşmuş elller ayaklar uykulu gözler..

birşey değişmiyor, onca seven sevilen terkedilen bekleyen vazgeçen kaçan yakalanan bir fark yaratmıyor.. boşluk kendini herseferinde tekrar doldurmayı çok iyi biliyor..

Friday, June 02, 2006

Ertelediklerim biriktirdiklerimi sarıp sarmaladığında hapsolduğum köpük-kabarcık devinimini hiç yitirmeden sonsuzlukta salınırken içinde bulunduğum o komik çaresizlik gelip de çattığında …

Hatıralar iç içe geçerek kasıp kavurmaya başladığında tüm benliğimi bir ses halen kulaklarımda hatırlatmaya çalışırken sakin ol geçecek şimdi diye…

Uyku kendini hatırlatırken sinsi sinsi kapatırken önce göz kapaklarımı sonra araya girmeye çalışırken bulduğumda onu bilincim ve hiçlik ortasında bir yerlerde…

Her zaman bulamam kontrolü tekrar ele geçirecek gücü kendimde…

İşte ne zaman öğrendiğimi bilmediğim bir savunma hal-durum-biçimine dönüşür beynimdeki bütün elektriksel aktivite bu durumda…

Silerim…

Siliyorum…

Bu yüzden…