Sunday, December 31, 2006

zamansız ağıt

yeni bir zamana uyandığımda parkta oturduğum tahta bankta
bir güvercin topluluğu havalanacak, kanat çırpışlarını dinleyeceğim
olup bitenden sorumlu birini aramaktan vazgeçeceğim belki
emekli iki arkadaş komşumdan biri bana bakacak varlığımdan rahatsız
merdivenlerden inenlerin gölgelerinin tenime temasını duyumsamaya çalışacağım
bu çöküşte kalbimdeki yerini korumaya çalışmakla yoracağım kafamı biraz
güneş yükselecek en tepeye, gölgesi az tadı ekşi saatler gelecek
tatsız tuzsuz takıntılarımdan birkaçı giriverir belki koynuna günümün
tedbirli davranıp sıkıntıya karşı, yürüyüşe çıkacağım mutsuz yüzler sokaklarında
yenik düştüğümde ısrar eden öğle saatlerine, oturup birşeyler yiyerek kurtulmaya çalışacağım belki
eve dönmek bir uzak ihtiyaç olacak
vazgeçeceğim seni düşünmenin kolaylaştırmasından şu bitip bitip de başlamaktan bıkmayan günleri
özgürlükler isteyecek burnum, kulaklarım, gözlerim ve ağzım
arayıp da haberdar etmek isteyecek ama başaramayacağım
belki boynu bükük bineceğim o otobüse
..

Thursday, December 28, 2006

lal peygamber

bitkiler sadece diken açar olmuş
çiçeksiz dar tedirgin patikalardan ibaret hayat
ağlayan çocuk boş bir imge kitlelerin rüyasız gecelerinde
güzellik umudu maskara olmuş
ve yürüyor bunların arasında yanarak

kim olduğunu söyleyesi bile kalmamış
sesi tükenmiş, cılızlaşmış
öngörülebilir olması bütün bunların, rahatlatmıyor vicdanını
ve ağlıyor gözlerinde cam kırıkları

çok derinlerde bir yerlerde
kavrıyor adlandırılamazın kaybını
adına masumiyet diyesi bile gelmiyor
kendine yabancı
göklere bakıyor
bakıyor
bakıyor
ve bakıyor unutarak..

Wednesday, December 27, 2006

karanlık dağların ardındaki yeşil kırlarda

orada buluşalım seninle
çıplak ayak gel hiçbirşeyi kaçırma
rengin cennet olsun
sarılmadan önceki titrek bakışında zarif bir esrime hayallerimde
ellerini tutayım, buz gibi olsunlar içimde kalan zayıf ateşle sarmaş dolaş
içi dışı kalmasın benlerin ve senlerin

gülümsemendeki kırışmalarda çocukluğum kıpırdanıyor

ayaklarını seyredeyim yürürken
sevişmelerini çiçeklerle
avuçların boş olsun
yer olsun gönlüme
"yarın cennet olacak"
..

kalan

asılı kalmışsın bir büyük sirk çadırının yükseklerinde
boş tribünleri seyrediyorsun
kırgınlar hemencecik de terkedilmişliklerine
dışarda kasaba sessiz ve tedirgin
biliyorsun aylarca kalsan burda uyandırmazsın hiçbir zihinde merak
anlamakda zorlanıyorsun olup biteni
çadır rüzgarda sallanıyor
bir ben biliyorum oysa ..

bir şans

dile küsüp de yalnızlığı tercih eden çocuk
yürüyor evine doğru leylek leylek
kaldırımda misket oynayan bir grup tanıdık
oralı olup da bozmak istemiyor coşkusunu
bir ferahlık var üstünde yoğurt yoğurt
evini istiyor o, odasını istiyor
bulutlardan sonrasında kısıntısız özgürlük
..

vazgeçen

boynu büken narin kabulleniş
akordeon üzerinde dans eden parmaklar
mümkün tek ihtimal tükeniş

dexter

içime doluyorsun dudaklarımdan ve parmak uçlarımdan
tarlalarda yuvarlanıyorum ağzımda cigaram
bir ağacın tepesinden ormanı seyrediyorum gecenin zifiri karanlığında
ayın aydınlattığı patikalarda yürüyorum
hüznüme dokunamazlar
korkmuyorum
orman sessiz ve soğuk ve çok karanlık ve kırılgan damlalar havada asılı
kalbindeki hayatı hissediyorum
hep mi yalnızdım diye bir soru geliyor aklıma
hayır uzaklarda bir yerlerde anılarım var güneşli bir vadide
katrandan yoğun siyahdan kara bir illet yumuşaklık var avuçlarımda
bu gecede bile yakamoz gibi parlıyor ellerim
ben neyim?
söylesene bana gece ..

Tuesday, December 26, 2006

tavşan

bir çıkış yolu var mı ?
gün doğuyor mahzenime palyaçomdan
bitiş flamasını sallayan eller kırılsın.

garip

elinden düşen bardağı seyrediyor ağır ağır
etkileşimler içinde kaybolan bir beş yıl var yakasını bırakmayan
aklının bir köşesinde hapis duyguları
günden güne zayıflıyor şişe tutan parmakları
umudu gevşetiyor dudaklarını kırlara attığında kendini
üşümesini duyumsarken farklı bir haz dünyasında buluyor titreyen bacaklarını
aklından kopup giden onca şeyin bir hatırı kalmamış
hüznün verdiği tükenişte yıkıyor sabahlarını
yalnız hisediyor.

şşşşşşşşş

geceyle gelip yakalayabilir seni biçareliğin
anlaşılmama hastalığına tutulabilirsin doğan gün ile
ayakkabı bağlamayı unutmuş olabilirsin
ellerinin titremesi sürekli bir hal alabilir akşam yemeğini hazırlarken
sarmalı kucağına aldığında kaloriferin üstünden astım kirizi geçirebilirsin
ölüm kolluyor bak
rahatla
artık
...

çiçek

parayla olan ilşkisini babasından aldığını anlayan çocuğun hüznü
yumurtasının çalınabileceği korkusuyla avlanan anne kartal
gecede yıldızların aldığı bir kadının yitişi
epilepsinin tehditkar boyunduruğu altnıdaki bir kızın çaresizliği
gündüz kumsalda karşılaştığı kızı akşam o gün çok yandığı için göremeyecek olan ufaklığın merakı
karısının ona geri dönmeyeceğini anlayan ve kapanan şu amcam
hepsi çiçek..

anakara'da kar yağıyor şu an

kış insanı olarak düşünürdüm kendimi hep eskilerde, artık daha bir zamansız hissediyorum, bir şekilde kendi gerçekliğimden güç alarak daha anlamlı hale getirebileceğime inanırdım şeyleri ve hayatı, bir zamanı olmalıydı, gelecekti o zaman, biliyor ve hissediyordum, bir zamanlar, nasıl desem, bu boş inanç artık can yakıyor sadece maziden bir hayalkırıklığı olarak, çoğu alkol avuntularına sığınıyorum, ama, olmuyor tabi, geçmiş gitmiş o zamanlar, eskisi gibi inanmıyor insan hiçbirşeye, inanamıyor, inandıklarının içini boşaltan bir yenik mantık silsilesi esir alıyor sizi yaş ilerledikce.
heyecanlarım vardı birzamanlar, sıcak tutarlardı hislerimi, kış soğuğunda bağrı açık arşınlardım insanın yenik yazgısının ispatı şehrin yalnız sokaklarını, yürüyüşlere çıkmıyorum artık, cam kenarı uzun okuma saatlerim vardı, bir bardak sıcak çay, kültablamda sönmeyen sigaram, hevesimi kaybettim artık, ince ince işlenmiş o zihinlerdeki zamandan bağımsız gezintiler daha bir yalnız hissettiriyor, korkuyorum bir daha ki karşılaşmamda bir tebessümle söyleyecek birşey bulamamaktan, sıradanlığın vazgeçilmez hafifliğinin kollarına bırakmak istiyorum kendimi, nafile bir çaba işte, kaçırmışım mutlu olabilmenin kolay yollarına adapte olabilme fırsatını...
yaş ilerledikce suskunlaşıyor insan...

Monday, December 25, 2006

üşüme

aklından geçenleri kontrol edemeyen adam ile içine kuşku düşmüş oğlu yürüyorlar elele
su birikintileri kıpırtısızlar
buz gibi kenetlenmiş elleri
münasebetsiz bir çığlık yankılanıyor komşu mahallede
odasında neden ağlamaya başladığını unutmuş kadın
havaların soğumasına içerliyor
manasız gün kritikleri yayılıyor kahvelerden dar karanlık sokaklara
koşuşturma ertelenmiş bahara
beklentisiz adam ve karnı aç oğlu vapura biniyorlar
tren biletleri sobada yanıyor
bir karşılayan olur mu haydarpaşa'da ?

hieeyt

indir bakayım ayaklarını masanın üstünden

Saturday, December 23, 2006

karmançorman

yürürken sağ gözünün sağ alt çeyreği sağ ayakkabısının çözülmüş bağcığında sabit
zihninin bilmem ne kenarı her neresinden olmuşsa tutunmuş şu devinene
bir bekleyişi var
tutunuşu yok.

zor durum

sigaramın dumanında boğulasım var bu akşam
çenenin o zarif koyunda yitip de dönmeyesim
kıvırcıklarında hatırasız huzurum..

beklentisiz ceviz

içine düşmüş olduğum çukura karşı kayıtsızlığımı anlayan olsa şaşardım zaten. sebep sonuçlarda sadece tümceler değil yaşantılar da kuruluyor, kurgulanıyor zaten. sıçan kurgulara bir bedel ödenmesi gerektiğinde adres benim sessizliğim oluyor, sessizliğim anlatmıyor, anlatamıyor, her ne kadar böyle bir ödevi olmasa da bitkinlikten ancak bu kadar doğabilen morfoz, bu kimsenin umurunda değil, insanlar beklentileri ile yaşıyor, yaratım beceriksizliklerinden birilerini sorumlu tutmayı öğretiyor bu hayat-sistem onlara, anlıyorum, anladığımı bulunduğum yerden ve oranın diliyle anlatmaya çalışıyorum, zor tabi böylesine bir kapanda göz açmak, açılamıyorlar yeni dünyalara, anlamıyor, anlayamıyorlar, kendi kabuklarından başka rüyalar ayıklayamıyorlar, ve başlıyor efendim saldırı, inkar, küfür..

kavramlar yeterince oturmamış insancıkların zihinlerinde efendim, demini almamış pilav üstüne baklava turşusu kurmakla pek bir meşguller, sıkıntılarının kendi beceriksizliklerinden doğduğu anı hafızalardan silip yeni ufuklara yelken açmakla meşguller donları bok dolu, sosyal maymun olmak hülyası ile arasıra başı dönen bendeniz de katılıyor bu süreçlere kimi zaman, indirgedikce indirgiyor his ve düşüncelerini bu hayvan, ama yine de yaranamıyor, çünkü unutmuş bulunuyor böyle zamanlarda, geçirmiş olduğu evrimi, ne bileyim mutsuz oluyor, umutsuzluğa sürükleniyor, bu kavramlara artık ne kadar da yabancı olduğunu unutarak, şevkat bulamacında ben de kaynarım arada embesil fikri içinde kendini yeniden tarif etmeye çalışıp da beceremiyor bendeniz, çirkin ile çirkin, aptal ile aptal, tıkanmışla küvetteki kıllardan biri olma saçmalığı içinde , çıkmazlarda buluyor kendini, vakit kaybediyor morfoz, bilerek buzun üstündeki sabunu elle almaya çalışmanın anlamsız bir girişim olduğunu, yorarak kendini çıkmaz leke hakkında kafa yorarak..

komik ama gerçek..

gri tuhaf

bir şekilde bana yanlış yolda olduğumu anlatmaya çalışıyor, perspektifimi kusurlu buluyor,aktarım tarzlarımdan hiçbirini benimsemiyor ve sürekli eleştiriyor, eleştirilmemi istiyor, içten içe yalnızlığımdan güç alıyor, mümkün olduğu kadar çok kalabalık karşıma çıkmayı tercih ediyor, umursamazlığımı acı bir biçimde cezalandırma özlemleriyle kavruluyor, fikirlerimin antikacısı olma tutkusu ile eskitmeye çalışıyor ağzımdan çıkanları, kendini kaptırdığı gürültüde benim de yitip gitmemi istiyor, çabalıyor, ağlıyor, duvarlara vuruyor kafasını, çürük dişlerinin verdiği acıyı derinden duyumsuyor, koşuyor, kaçıyor, bütün bunları bir çare sanıyor...

Tuesday, December 19, 2006

hükmümün nadide çiçeği

parmaklarına dokunan ilk buzda bir teselli
dudaklarına temas eden ilk gülümsemede affediliş
gönlünden dökülen hecelere ilk selamda kurtuluş
o arı coşkuna ilk dokunuşda masumiyet
buldu mu bari ?

kuytuda

sözcüklerinin yumuşak sıcak kucağında
bırakmış kendini o kadife masumiyetinde
duyuyor musun
dönebilir misin yine yalnız karanlık biçare soğuk o kendim dediğin boşluğa
biliyor musun
uyandığında seni arayacak kolları

çimenlerin içinde çırılçıplak
tenini ele geçiren vazgeçiş
mutlak sessizliğinden bir baykuş dönüş
işte böyle aldandın..

Monday, December 18, 2006

sığmaz içine, tıkıştırma
ciğerlerine sızmakta olan serin havayı duyumsa
daha fazlası için ne yeri ne zamanı
rahatca bırak kollarını pamuk pamuk gözyaşlarına
bisikletine bakıp bakıp da binemediğin hayat
ödeyecek bir gün borcunu sana
gevşe şimdi
zamanı geldi..

Sunday, December 17, 2006

gönül kırışıklığı

yeni ahlak normlarının yaratım sürecinde sıkışmış insan
kendini ifade edebilmenin yollarının çeşitliliği ama ulaşılmazlığı karşısında şaşkın bir genç kız
oğlunun kahkahalarını dinlerken içi kararıyor bir babanın
geçimini sağlayacak iş pek de cakalı olmalı şu yakışıklının
bir heyecan peşinde yıpranmış eksik paylaşımlar kaplamış şehirleri
soluğu doğada almak çözümünde buluşan yeni yalnızlıklar doğurmuş bunca teknoloji
evlerin ışıkları soluk geceleri
monitörlerden yayılan ışıklar modern zamanların mumları romantizmden evrenlerce uzak
ölmenin bilinci toplumsal bir panik havası artık
kim anlar benim bu kırışıklıklarımı nasıl edindiğimi..

gelenin ayak sesleri boyuyor ormanları
bir bardak suyun sadeliğinde
aslı faslı uzak bir anı
anı kuşatan..

Saturday, December 16, 2006

slogatif bir şiir
heyecanlandıran ama öldüren
geçmiş ile gelecekten ötedeyiz..

ilerlerde bir yerde bir sal var bak sakin sessiz bir gölgede
açılsak sinbad kıskanır
ne dersin, bir umut ha ?

göl kıyısında bir ördek gördüm boynu kırık
sanki ben gibi
suyun soğuğu tüylerini yalayan...

kırlarda at koşularındayım gibi
ama bir bacağım az önce kopmuş
acı içinde gibi..

Wednesday, December 13, 2006

bunca zamandır ne edebiyatın ne müziğin ne de sinemanın, kulaklarıma bulutsu nağmeler, gözlerime kırılgan güzellikler, zihnime mavi açılımlar sunmamış olması acep nedendir diyorum kendi kendime ne zamandır..

acaba cevap rüyalarımda mı ?

omuzlarımdan inmek bilmeyen yük hatalarımdan mı ? hata ? hata?
hatta içimdeki sıkıntı bilmezlikten gelmemden mi bildiklerimin faturasını ?
cari dengelerim hertürlü bir altüst oluş içindeyken nedir bu hovarda harcamalar günleri ?

acaba kaç kişiyiz diyeti peşinde sürüklenen hiçliğe ?

ama sanki bu akşam değişmeye dönüyor birşeyler, gecenin içinde bir samimiyet asılı, yorgun uzuvlarım bir yana bir arınış saklı aklımın diyarlarında, bilmiyorum kovalayıp da yakalamaya yeter mi mecalim..

git defol dediğimde utanır da kapanır mı kendi üstüne yalnızlığım ?

Tuesday, December 12, 2006

aklımdan geçenleri söylemesem daha iyi olur..

Monday, December 11, 2006

arızalar uzaklaştırıldı ...

güneş aldırmazlığından vazgeçer mi ?

spekülasyon yaratmadan da ilgilenilmek zor bir durum net sanallığında, az ama öz farkedilişler daha öne çıkan değer bağlamında naçisane kulunuz için, ancak ve ancak bir benzerim ırzına geçebilir dünyamın, kırılganlığını farkeder ve vaz geçebilir kudretine hasıl olduğu tacizlerden, bir fark yaratması kuşkulu diyaloglar peşinde koşabilmesi zor hatta neredeyse imkansız yorgun düşkün bir zat bendeniz, çelişkileriyle barışık insanları seviyorum..

şu masada, loş odamda, bu titrek ışığın karşısında, anlaşılmayı beklemeden yazıyorum, mimiklersiz, jestlersiz, kokusuz, dokunmalarsız sevgi olur mu? sevgiye yönelmeyen bir paylaşım sağlıklı olur mu ? günlük basit temaslardan ne gibi bir farkı olabilir bu tanışların ? her birimiz bir diğeri için soru işareti, kaçarak kaçarak kaçarak, bilmeyerek, yanılarak, unutarak unutarak unutarak, bilerek, açılırken kapanarak, karşındakine söz hakkı tanımadan terk ederek,terk ederek, terk ederek..

teknik arızalar uzaklaştırıldı efenim, evek..
lakin bilimum arızalarımız halen kanlı canlı aramızdalar, endişelenmeyin..

tekrar selamlar
.

Saturday, December 02, 2006

sakıncalı şarkılar listemin ilk beşinin müdavimi i see a darkness.bir başka sabahların kovaladığı bir dönemin ardından acınılası ikilemlerdeyiz. sana söylemiştim ama bay dondante.beni suçlamamalısın.özlemler döneminde vakitsiz hayaller kuruyor arsız tutkuları canlandırıyoruz zihinde.bilgisayarım sizlere ömür.okuduğum harfler tak tak ederken kafamdaki sisli bölgede başka bakış açıları pıt pıt açılıyorlar önümde,zor oluyor okumak.müzik dinlenceleri de sabote olmuş durumda can sıkıcı teknik nedenlerle.geçsin gitsin denilenlerde yatıyoruz geceleri..